top of page
Ara

DUYDUK DUYMADIK DEMEYİN! BEN BİR YOGİ DEĞİLİM.

Bundan yıllar önceydi. Hayatımda bir şeylerin değişmesi gerektiğini, hissettiğim yıllardı. Önce çılgınca kitap okumaya başlamıştım. Bazı hafta sonlarını kitap günleri ilan eder ve sabahtan akşama kadar kitap okurdum. Felsefe, semavi dinler, ateizim, dualite, eklektik vb. kavramları anlamaya çalışıyordum. Sonrasında, yoga’ya ve uzakdoğu savaş sanatlarına ilgi duymaya başladım. Bu ilgi, eğitimleri beraberinde getirdi. Sonrasında ise yaşamımı bu şekilde organize etmeye başladım.


Buraya kadar olan kısım benim yolum ile alakalı. Bundan sonra anlatacaklarım ise analatik zeka ile alakalı olacak. İnsanlar yoga ya da maneviyat yolunu seçen insanlardan hep beklenti içindeler. Onları algı kalıplarına göre bir yerlere koyarak değerlendirme çabasındalar. Analatik düşüncelerine göre, kendileri için bu yolu seçmiş insanlarda görmek istedikleri davranış kalıpları vardır. Bunlar; sakinlik, paradan uzak durma, sessizlik, sert bakışlı bir eğitmen olma, gülmeme, espri yapmadan ciddi olma, dünyevilikten tamamen uzak olma vb. Bunlara kendinizce de bir şeyler ekleyebilirsiniz. Aslında bu tarzda eğitmenler yok değil. Buna bir seçim ya da kişinin fıtratı denilebilir. Peki bu fıtrata sahip olmayan eğitmenler ne peki?


Bir arkadaşım bana Dalai Lama ile tanıştığını ve hayal kırıklığına uğradığını söylemişti. Neden, diye sorduğumda bana; çocuk gibi adam, dedi. Onun bu sözünü yanlış anlamayın çünkü cümlesinde eleştiri değil, sevgi vardı. Sadece, şaşkınlığını dile getirmişti. Peki, neden şaşırmıştı? Çünkü karşısında kendi kalıplarına göre birisi yoktu. Mesela, hiç Mooji’yi duydunuz mu? Kendisi aslen Jamaika’lı spritüel bir eğitmen. Bazı fotoğraflarına bakarsanız eğer, insanların ellerini öperken görebilirsiniz. Bazı kişilere göre de bu davranış şaşırtıcı olacaktır. Çünkü onlara göre, eğitmen değil öğrenci el öper. Peki, Allan Watts’ı duydunuz mu? Kendisi Britanya’lı filozof, yazar ve karşılaştırmalı dinler uzmanı spritüel bir eğitmen. Onun konuşmalarını youtube’ta bulabilirsiniz. Esprili anlatımlarıyla tanınır ve pipo içer. Kafadaki soruları duyar gibiyim; Pipo içen spritüel bir eğitmen olur hiç? Neden olmasın. Peki Krişnamurti’yi duydunuz mu? Kendisi 13 yaşında dünya öğretmeni seçilen Hint’li biri. Konuşmaları bazılarına göre ise sert. Çünkü kendisi, aydınlanmanın yolunun hiçbir eğitmenden, kitaptan, liderden ve ideolojiden geçmediğini savunuyor. Amacını şöyle açıklıyor; Tek amacım var, insanın özgürleşmesi yani insana sınırlarını yıkmak konusunda yardımcı olmak. Son olarak Mevlana’yı duydunuz mu demek komik olur, diye düşünüyorum. Çünkü, dünya tanıyor bu insanı. Onun da mizacına baktığınız da, diğerlerinden başka bir fıtrat ile karşılaşırsınız. Beni Mevlana ile etkileyen en önemli hikaye ise, Şems’in kendisinden sarap isteme hikayesidir. Kısaca hikayeyi özeleyecek olursak;


Şems, Mevlana’dan şarap ister. Mevlana şaşırır ve kendisine; şarap içtiğini bilmiyordum, der. Şems; İçiyorum neden şaşırdın. Beni sevdiğini söylüyorsun. O zaman bana şarabımı getir, der. Mevlana, çaresiz şaraphaneden şarap alır. O sırada onu gören cemaat’ten kişiler şaşırır ve peşinden giderler. Takipçiler kalabalıklaşır ve içlerinden biri; Bu kişi bizlere öğütler verirken, kendi evine şarap taşıyor. İnanmıyorsanız kolunun altında sakladığı şarap şişesine bakın, der. O sırada konuşmalar, hakaretlere dönmeye başlar. Mevlana ne yapacağını bilemez haldeyken, Şems gelir ve söyle der; Sizler daha dün el üstünde tuttuğunuz adamı şimdi yerin dibine sokuyorsunuz. Onun elinde tuttuğu şarap değil sirkedir. İnanmazsanız bakın. Mevlana şişedekini oradaki insanların eline döker. Şişenin içinde sadece sirke vardır.

Şems bu olay ile Mevlana’ya zahiri makamın nasıl geçici olduğunu anlatmaya çalışmıştır.


Peki o şişenin içinde gerçekten şarap olsaydı, Mevlana yine Mevlana olmayacak mıydı? Bence esas soru bu.


Buraya kadar incelediğimiz insanlar bambaşka karakterlere sahipler. Kimisi sert, kimisi espirili, kimisi el öpen, kimisi çocuk gibi, kimisi ise tamamen içe dönük. Peki bunların hangisi gerçek öğretmen? Bu soru, kalıplarınızı yıktığınızda artık var olmayacak bir sorudur. Çünkü bu soruyu kalbiniz değil, analatik zekanız soruyor. Siz ise analatik zekanın değil kalbinizin ürünü olana kadar, bu soruları sormaya devam edeceksiniz.


Bu insanlar bizlere kalpten bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Ama biz hala dogmatik bilgilerle bunu bir yerlere yerleştirmeye çalıştıkça, bunu anlamamız zor. O yüzden bana yogi yakıştırması yapanlara şunu söylüyorum; ben yogi değilim. Bu sıfatı kabul etmek demek, kendimi analatik olarak bir yerlere koymak demektir. Ben fıtrat olarak bir kalıba sığmam. Sığamam. Çünkü, benim kendime göre bir kalıbım var ve ben orada rahatım. Başkası bana dar ya da bol gelebilir.

O yüzden haddi bilmek gerek.


127 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page